Haber

Erkan Baş: “1 Ekim’de Meclis açıldığında Can Atalay serbest bırakılmazsa o Meclis’e gitmeyeceğiz.

ÇAĞATAN AKYOL

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Anayasa Mahkemesi’nin 1 Ekim’e kadar kararını vermesini bekliyoruz. 1 Ekim’de Meclis açıldığında Can (Atalay) serbest bırakılmazsa o yola girmeyeceğiz” dedi. Parlamento. Biz o gün o Meclis’e gitmeyeceğiz.” Hatay halkının yanına gidiyoruz. TBMM’de yeni yasama dönemi başlıyor diyoruz, milletvekiliniz haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Orada Hatay halkı bize ne görev verirse onu yapacağız. ‘Buraya oturun’ derlerse biz de onlarla birlikte orada otururuz. ‘Ankara’ya yürüyelim. “Evet” derlerse Ankara’ya yürümeye başlayacağız” dedi.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün İstanbul Taksim’de bir otelde kahvaltılı toplantıda gazetecilerle buluştu. Baş’a TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün ve Merkezi Yönetim Kurulu (MYK) Halkla İlişkiler ve Basından Sorumlu Üyesi İzel Sezer eşlik etti. Burada konuşan Baş, partisinin ilçe kongrelerine devam ettiğini ve bu ay sonuna kadar tamamlayacağını söyledi. İl kongrelerini ekimde, büyük kongreyi ise kasım ayında tamamlamayı planladıklarını belirten Baş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“SİYASİ BİR RAPOR HAZIRLADIK: Kongremiz kimin, nerede, hangi yönetici pozisyonunun yapılacağı kongresi değildir. Elbette sonuca göre her düzeyde seçim yapılacak ama asıl odak noktamız şu: Siyasi bir rapor hazırladık, yürüttüğümüz tartışmaların makul bir olgunluk aşamasında. Artık bu siyasi raporu tüm parti üyelerine ulaştırdık. Temel olarak dünyada ve Türkiye’de neler oluyor, geldiğimiz durum nedir; Bunu detaylı bir şekilde analiz etmeye çalışıyoruz. Bu durumda ne yapmamız gerektiğini hep birlikte tartışmak istiyoruz ve sonuçta bunu nasıl yapacağız sorusu ana gündemlerimizden biri. Burada elde edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında partide idari kademelerin oluşturulmasının daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda bunun Türk siyasetinde köklü bir değişim, gerçek bir dönüşüm talebimizin veya iddiamızın bir yansıması olarak değerlendirilmesini isterim. Yani sadece isimler ve kişiler değişmedi; Siyasi bir fikrin tartışıldığı, gerekiyorsa o siyasi fikir doğrultusunda atamaların yapıldığı bir süreç düzenlemeye çalışıyoruz.

HEM VATANDAŞIN HEM BİZİN ÜZGÜNÜM VAR: Hem vatandaşlarda hem de bizde bir üzüntü hissi var. Hiçbir şeyi saklayacak durumda değilim. Kuyu oy Tayyip Erdoğan bu Saray rejiminden kurtulma konusunda büyük umutlar getirdi. Bundan faydalanamamanın, bunu başaramamanın üzüntüsünü yaşadık. Zaman geçtikçe bu üzüntü daha çok öfkeye ve onunla birleşen bir umuda dönüşüyor. Bunu gönül rahatlığıyla paylaşabilirim. Dün İstanbul’a geldim. Ondan önce de Muğla ve Antalya’da partinin yüksek oy aldığı ilçelerin neredeyse tamamını 10 gün üst üste ziyaret ettim. Toplantılarımız oldu. Açıkçası kendi açımızdan baktığımızda, seçim öncesindeki gücün ve parti çevresinde biriken umudun artık heyecanlı bir bekleyişle karşılandığını görüyoruz.

TİP’E OY VEREN VE PİŞMAN OLAN TEK BİR VATANDAŞ YOKTUR: Bunu paylaşabilirim. Beni en çok sevindiren durum bu, Türkiye İşçi Partisi’ne oy verip pişman olan tek bir vatandaş yok ama tam tersi olan çok sayıda vatandaş var. Oy Dönemin ablukası nedeniyle Türkiye İşçi Partisi’ne verdiği oyların etkili olmayacağını düşünerek son anda vazgeçen ya da düşünüp de ikna edemeyen birçok vatandaşın da pişmanlığını duyuyoruz. ‘Keşke sana verseydik’ diyerek yetiyor. Biz de onlara kızgın değiliz. Bu şanstan yararlanabilecekleri başka seçenekler ve platformlar her zaman ortaya çıkacaktır. Bunu kendi adımıza söylüyoruz. Bu seçim sonuçlarının tek olumsuz yanı muhalefetin kazanamaması olabilir. Yani iktidarın kazanması yerine muhalefetin kazanamaması riskinden bahsediyorduk. Bu onurlu bir sonuçtu. Yani muhalefet kazanamadı ve iktidarın ömrü bir kez daha uzatıldı.

SUÇUMUZ, GÜNAHIMIZ VE KUSURUMUZ OLMADIĞINI DİYEMİYORUZ: Bizim burada böyle bir yaklaşımımız yok. Bilirsin, o hatalıdır, şu hatalıdır, şu hatalıdır; Biz safız, hiçbir kusurumuz, günahımız, eksiğimiz, zaafımız, herhangi bir şeyimiz yok demiyoruz. Aslında daha çok ‘Ne yapmalıydık, bundan sonraki dönemde ne yapabiliriz?’ gibi sorular sormaya çalışıyoruz. Örneğin sosyalist soldan bakıldığında çıkardığımız ilk sonuçlardan biri, Türkiye İşçi Partisi’nin son 40 yılın en önemli örgütlenmesine imza atan parti olduğudur. Bazen bu bizi tatmin edebiliyor, yani 40 yıldır ulaşılamayan bir organizasyon düzeyine ulaşmak. Son resmi sayımla partinin üye sayısı 42 bini aştı. Bu bizim kategorimizdeki partiler için elbette çok önemli ama 11 milyon üyeli bir Adalet ve Kalkınma Partisi’nden bahsediyorsak, 100 bin üyeli gerici, sağcı, ırkçı, dindar partilerden bahsediyorsak, bu elbette yeterli sayılabilecek bir şey değil.

HEDEF OY ORANIMIZA ÇOK YAKIN OLDUK: Mesela önümüzdeki dönemde kendimiz hakkında öğreneceğimiz en değerli derslerden biri partiyi hem büyüme ve kalabalıklık açısından hem de iç organizasyon açısından daha organize hale getirmektir. Seçimin gözden kaçırılmaması gereken farklı sonuçlarından birinin bu olduğunu düşünüyorum. Belki içeriden baktığımızda ve sadece seçim sonuçlarına baktığımızda TİP’in aldığı oylar yeterli oy gibi görünmüyor ama 51 ilde seçime girdiğimizi de unutmayalım. Yani Türk Personel Partisi 87 ilçede seçime girmiş bir parti değil. 87 ilçede seçime girmiş olsaydık Ankara, İzmir, Bursa, Manisa, Aydın, Antep gibi ortalamaların nispeten üzerinde oy almayı beklerdik ve tanıdığımız yerlileri de kattığımızda aslında şunu düşünüyoruz. Kendimiz için hedeflediğimiz oy oranına çok yaklaştık. Bu gördüğümüz resim.

ŞEKLİ DEĞERLENDİRİRSENİZ HATA DEĞİLDİR: Sorun burada. Dünyada böyle bir örnek yok. Mesela o ülkedeki işçi sendikası, diyelim ilerici işçi sendikası DİSK’in 240 bin üyesi var, Türkiye İşçi Partisi bir milyon oy aldı. Şimdi dünyadaki örneklere baktığımızda durum biraz ters. Yani işçi sendikaları, kadın örgütleri, gençlik örgütleri daha kitlesel ve daha hareketli. Bu ülkelerdeki işçi partileri, diyelim önde gelen kesimlerin oylarını almakla da övünebilirler. Bir başka deyişle işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin öncülerinin oylarını kazandı. Mesela Türkiye Personel Partisi’ni değerlendirecek olursak bu bir başarısızlık kriteri değil, yeterlidir. Dolayısıyla örgütlenmekten bahsederken sadece Türk Personel Partisi’nin üye sayısının artırılmasından bahsetmiyorum. Belki ikinci özeleştirimizi yapacağımız konulardan biri de bu olacaktır.

OTORİTER YÖNETİMİ SADECE SEÇİMLERLE YENMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR: Ezberlerimiz, siyasete bakış açımız, toplumsal çabalarımız bize bunu söylüyor, biz de hep bunu söyledik. Tek başına seçimlerde başarı elde etmek ya da bu kadar otoriter, baskıcı bir hükümeti bile tek başına seçimle yenmek mümkün değildir. Toplumsal muhalefet, toplumsal çaba güçleniyor ve bu da sandığa yansıyor ama Türkiye’de o seçim atmosferine doğru ilerledikçe belki de 2019’daki yerel seçim başarısı burada bir rüzgar yarattı, ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ durumu var. hepimiz ezberliyoruz. Seçimler çok fazla gerilimi de beraberinde getirdi ama bugünden baktığımızda şunu söyleyebiliriz. Türkiye’de sendikalar o kadar örgütsüz ki, kadın hareketi belli bir dinamizme sahip olmasına rağmen süreklilik ve örgütlülük kazanamamış, gençlik hareketi Boğaziçi örneğinde gördüğümüz gibi çok önemli bir direniş göstermiş ama kalıcı, sistemli, örgütlü bir harekete dönüşmüş ya da ekoloji mücadelesi kalıcı, sistemli, örgütlü bir harekete dönüşmemiş. Kısacası Türkiye İşçi Partisi’nin bizzat beslenme odaklı gördüğü alan ve çalışmaların örgütlenmesi bizim için en az Türkiye Personel Partisi’nin örgütlenmesi kadar önemli bir görev ve önemli bir sorumluluktur.

OYUN YÜZDE 16’SI DAHA ÖNCE AKP-MHP GİBİ PARTİLERE VERMİŞ OLANLARDAN GELDİ: Seçime baktığımızda Tayyip Erdoğan toplumsal kutuplaşmayı ve toplumsal bölünmeyi kendi işine yarayacak şekilde yaratmayı başardı ve seçime bu eksende yön verdi. Bunu kırma potansiyeli en yüksek partilerden biri olduğumuzu düşünüyorum. Yani daha önce AKP ve MHP’ye oy vermiş vatandaş ve işçilere hitap edip onların oylarını alabilecek, onları Saray iktidarına karşı konumlandırmaya çekebilecek partilerden biriydik. Bu yanlış bölmeyi gerektiği gibi doğru bir hizalamaya dönüştüremedik. Bunu önümüzdeki dönemin önemli misyonlarından biri olarak görüyoruz. Sonuçlara dayanarak yaptığımız bir araştırmada oy aldığımız toplumun yüzde 16’sının daha önce AKP-MHP gibi partilere oy vermiş kişiler olduğu yönünde bir veri elimizde var. Yeterli değil ama başlangıç ​​olarak bizim için çok önemli bir veri. Yani önceki seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’ne oy veren her 100 kişiden 16’sı AKP-MHP gibi partilere oy vermişti. Bunların yüzde 21’i daha önce seçmen olmasına rağmen sandığa gitmeyen, boykotçu dediğimiz kişiler. İlk defa oy kullanan seçmenlerin yaklaşık yüzde 20’sinden oy aldık. Şimdi bunları topladığımızda bunun bizim için çok değerli bir sorumluluk olduğunu söyleyebilirim.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKINI ÜÇÜNCÜ SEÇENEK OLARAK İFADE ETTİK: Emek ve Özgürlük İttifakını son derece değerli bir üçüncü seçenek olarak tanımladık. Yani Türkiye’nin iki kurum içi blokajının gerçek alternatifi Emek ve Özgürlük İttifakı üzerinden şekillenebilir. Hatırlayacağınız gibi kuruluşundan bu yana çok emek harcadık ama seçim sürecinde belki biz, ittifakın bazı kesimleri ama daha da önemlisi geniş halk kitleleri bunun önemini anlayacaktır. Seçim süreci bunun değerinin farkındalığını artıracak bir süreç olarak yaşanmadı. Yani Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ne kadar değerli olduğunu, halkın konu olduğu üçüncü bir seçeneğin Türkiye’de güçlendirilmesinin bunlar için ne kadar değerli olabileceğini yeterince anlatamamayı bir eksiklik olarak görüyoruz. günler. Biz meseleye sadece seçime öyle mi girdik, öyle mi girdik meselesi olarak bakmıyoruz. Çeşitli yöntemler denenebilirdi ama özünde bu tartışmalar Emek ve Özgürlük İttifakı’nın topluma gerçek bir üçüncü seçenek olarak sunulmasını ve hak ettiği desteği almasını bir ölçüde engelledi.

TÜRKİYE’DE EMEK, ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ YOLUNDA YENİ BİR KURS AÇILDI: Son olarak şunu söylemeliyim ki, bu genel yenilgi ortamında, yani genel karanlık ortamda Türkiye İşçi Partisi’nin aldığı oyu değerli görüyoruz. Dolayısıyla bunu da küçümsememeliyiz. Aynı zamanda vatandaşlardan da bize böyle bir uyarı geliyor. Sonuçta Türkiye’de belki 100 yıldır ilk kez böyle bir şey başarıldı ama bu kadar kötü bir zamanda gerçekleşti. Sanırım biraz 65 TYPE’a benziyor. (Süleyman) Demirel orada da iktidarda. Dolayısıyla bu başarı bizde ne bir sevinç, ne de mutluluk duygusu yaratmadı. Daha önceki basın toplantımızda yüzde 3 oy hedefini koymuştum. Eğer seçim sistemi değişmeseydi o günün şartlarına göre Türkiye İşçi Partisi bu amacına ulaşacaktı. Bunun önemi şu: Türkiye’de emekten, özgürlükten, laiklikten, barıştan yana yeni bir yol açıldı diyebiliriz. Böyle bir yolun büyüyüp genişleyebileceği artık en azından bir ihtimal olarak ortaya çıktı.

ERDOĞAN’A OY VERENLER BLOK DEĞİLDİR: Önümüzdeki dönemde Türkiye’deki siyasi istikrarı değiştirecek, belki o toplumdaki bölünmüşlüğü bir kenara bırakacak, tüm bu istikrarları alt üst edecek yeni bir çıkışı nasıl hayata geçirebileceğimizi düşüneceğiz. Diyelim ki bu seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenler bir blok ya da bir bütün değil. Bunların arasında Türkiye İşçi Partisi’nin sözlerini dinleyenler var. Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verenler tek bir fikir etrafında bir araya gelmiş insanlar değil. Orada konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz vatandaşlarımız var. Dolayısıyla gücü oranında toplumun her kesimine ulaşabilen bir parti olmanın avantajını kullanmaya çalışacağız. Kaba formülümüz önümüzdeki döneme yöneliktir.

‘TİPE KARŞI ÇIKMAK’ KAVRAMI YENİDEN SİYASETE GİRDİ: Türkiye İşçi Partisi’nin geçmiş dönemlerde ‘TİP gibi muhalefet’ diye bir kavramı Türk siyasetine yeniden kazandırdığını söylüyoruz. 60’lı yıllardaki o kavram yeniden Türk siyasetine geldi. Bize oy verseler de vermeseler de muhtemelen bizi sevmeyen birçok vatandaş TİP’in hakkını verdi. Bugün Türkiye’de TİP diye bir muhalefet var. Bundan sonra da şüphesiz yanlışı yanlış olarak adlandırmaya ve elimizden geldiğince kamuoyuna yönelik uygulamalara direnmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla TİP gibi muhalefeti güçlendirmeye çalışacağız ama aynı zamanda tek bir şeye odaklanıyoruz. Artık kazanımlara da ihtiyacımız var. Kazanç siyaseti dediğimiz işçilerin sendikalaşmasının önündeki engelleri önümüzdeki dönemde mutlaka aşacağız. Kanunda değişiklik yapılması için baskı yapacağız. Ancak fiili çabalarla personelin sendikalı ve örgütlü olması yönünde somut kazanımlara odaklanacağız.

BİRDEN FAZLA SOSYALİST BELEDİYE KAZANMAK DÜŞÜNCESİYLE HAREKETE GEÇECEĞİZ: Sadece bu iktidarın kadın haklarına yönelik saldırılarını savuşturmak değil, aynı zamanda talep eden, talebi için çabalayan ve çabayı kazanan bir çizgi izlemeye çalışacağız. Özellikle işçi ve yoksul mahallelerde temellerini daha önce attığımız dayanışma ağlarımız var. Bunun ne kadar değerli olduğu depremle birlikte ortaya çıktı. Bu dayanışma ağlarını güçlendirmeye çalışacağız ve belki de önümüzdeki seçimlerde tüm bu çabaların bir aşaması olarak Türkiye’de ilk kez birden fazla sosyalist belediyeyi seçimde kazanma iddiasıyla hareket edeceğiz. Çok boyutlu çalışıyoruz. Toplantıda yoldan geçen bir vatandaş şunları söyledi. Bu çok hoşuma gitti. O halde onun cümlesi olarak paylaşayım. ‘Eğer Türkiye İşçi Partisi bir hesap yapıyorsa artık onlara güveniyorum’ dedi. Geçtiğimiz dönemde yaptığımız hesaplamaların neredeyse tamamı doğru çıktı.

AKP’DEN BAZI YERLERİ ALMA İDDİAMIZ VAR: Seçimden sonraki amacımız sosyalist belediyeler birliğini oluşturmak; Türkiye’de sosyalist, popülist belediyelerin sayısını artırmak ve böyle yeni bir anlayışı yerel yönetimlerde hayata geçirmek. Bu amaçla merkez seçim komisyonumuz, ilçe teşkilatlarımız ve il teşkilatlarımız şu anda yoğun bir şekilde çalışıyor. Tüm ilçeleri tek tek analiz ediyoruz, hem ilçelerin genel durumunu hem de Türkiye İşçi Partisi’nin oradaki durumunu analiz ediyoruz. Bazı yerlerde açıkça söyleyeceğim. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’den kaynaklanan tembelliği; Her halükarda AKP tehdidi karşısında vatandaş burada bize oy verecek, biz burada kazanacağız, onların rehavetine son vereceğiz ve orada ciddi yarışlar izleyecek vatandaşlarımızı da bünyemize katmak için çaba göstereceğiz. Bazı yerlerde AKP’nin “Bunlar benim kalelerim, bunlar benim mevzilerim, buraları asla kaybetmeyeceğiz” dediği yerlere ilişkin özel çalışmalar yürütüyoruz. AKP’den bazı yerleri alma iddiası ve amacı önümüzdeki günlerde adaylarıyla, programlarıyla, ilçeleriyle somut olarak sizlere sunulacaktır. “Sonuçta Türkiye’de yeni bir mücadele dönemi, geçmişten aldığımız dersler ve bunları yeni bir aşamada kullanmaya çalışacağız, yani 28 Mayıs’tan sonra Türkiye’de buna odaklanmaya çalışacağız. önümüzde somut yeni bilgiler olan yeni görevler.”

Geçtiğimiz 14 Mayıs seçimlerinde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen Silivri’deki Marmara Cezaevi’nden tahliye edilmeyen Gezi Parkı davası tutuklusu avukat Can Atalay hakkında da Erkan Baş şunları söyledi:

“TEK EKSİK CAN’IN SERBEST BIRAKILMASI:

HATAY’DA ‘CAN ATALAY SEYAHAT OFİSİ’ OLUŞTURULACAK: İki şeyi paylaşayım. Öncelikle Hatay halkının durumunu hepimiz az çok biliyoruz. Çok zor dönemlerden geçiyorlar. Üstelik deprem geçtikçe zorluklar azalmıyor, artıyor. Genelde unutulur. Oradaki insanlar kendi zorluklarıyla baş başa kalıyor. Öncelikle Türkiye İşçi Partisi adına Hatay halkına borcumuz var. Can Atalay’ı cezaevinden çıkarıp Can’ın oradaki görev ve sorumluluklarına odaklanmasını sağlamamız gerekiyor. Bu gerçekleşene kadar -ki bunun mümkün olduğu kadar kısa süreceğini düşünüyoruz- kendi içimizde bazı çalışmalar yaptık. Önümüzdeki günlerde Hatay’da ‘Can Atalay mobil ofis’ kurulacak. Bu mobil ofis her gün bir ilçeye gidecek. Danışman arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız, partimizin il yöneticileri, diğer milletvekillerimiz gerektiğinde orada olacağız. Onun yokluğunu sanki orada görevini yapıyormuş gibi hissettirmek için elimizden geleni yapacağız. Böyle bir gezici danışmanlık ofisi harekete geçecek.

HATAY’DAN ANKARA’YA ÖMÜR BOYU YÜRÜMEYE BAŞLIYORUZ: Biz buradaki sorunları çözerken bunun unutulmasına izin veremeyiz. Bu bir kere Türkiye’deki genel adalet tartışmasının bir konusu. İktidar yargıyı sopa haline getirmiş, istediği gibi kullanıyor. Can Atalay tartışması da bu adalet tartışmasının bir parçası. Bizim için Can Atalay tartışması Gezi davasının bir parçasıdır. Gezi davasındaki hukuksuzluklara karşı bir mücadele, aynı zamanda Can’ın özgürlüğüne yönelik çabamızdır. Bunu kabul etmemiz, buna katlanmamız, “bekle bekle” dememiz asla mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi’nin 1 Ekim’e kadar kararını vermesini bekliyoruz. 1 Ekim’de Meclis açıldığında Can serbest bırakılmazsa o Meclis’e gitmeyeceğiz. O gün Hatay halkının yanına gideceğiz. TBMM’de yeni yasama döneminin başladığını, milletvekilinizin haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulduğunu söylüyoruz. Orada Hatay halkının bize verdiği görev ne ise onu yapacağız. ‘Buraya oturun’ derlerse biz de onlarla birlikte orada otururuz. ‘Ankara’ya yürüyelim’ derlerse Ankara’ya yürümeye başlayacağız. Can’ı dışarı çıkarana kadar konuşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konunun unutulmasına, üzerinin örtülmesine, alışılmasına izin vermiyoruz.

1 EKİM’DE HATAY’DA OLACAĞIZ: Hatay halkının öfkesinin her geçen gün arttığını kendi gözlemlerimden görüyorum. İnsanların hayatları mahvoluyor. Her gün haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe maruz kalıyorlar. Bununla mücadele için atadıkları milletvekili de esir tutuluyor. Hatay halkından daha ne bekleyebiliriz? Hatay halkı üzerine düşeni yaptı. Biz 1 Ekim’in prestijiyle, onlarla birlikte üzerimize düşen ne varsa yapmaya her zaman hazırız. 1 Ekim’de Hatay’da olacağız. İnşallah Can serbest kalır ve biz de onunla birlikte Hatay’da oluruz. Aksi takdirde bu mücadele buradan itibaren artarak devam edecektir.”

DEFNE VE SAMANDAĞ İLÇELERİNDEKİ ADAYLARI ANILACAĞININ İMZASINI VERDİ

Baş, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Yerel seçimleri değerlendiren Baş, Hatay’ın Defne ve Samandağ ilçelerindeki oy potansiyeline dikkat çekti. Bu iki ilçede aday göstereceklerini belirten Baş, kazanmaya çok yaklaştıklarını vurguladı.

Kaynak: ANKA / Güncel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu